Öz Disiplin Nasıl Gelişir?

Bazı şeyleri hayatın ilerleyen dönemlerinde sevmeyi öğreniyoruz. Çocukken tenisle hiç ilgilenmemiş, kuşları fark etmemiş, çiçeklerle uğraşmamış ya da fotoğraf makinesi bile eline almamış biri, yetişkinliğinde bunların birine tutkuyla bağlanabiliyor. Zevk dediğimiz şeyin yolu hep baştan açılmıyor; bazen yaş aldıkça, bazen tesadüfen, bazen de ihtiyaçtan doğuyor.

Özdisiplin de aynı böyle. Belki geçmişte bize sıkıcı, baskıcı ya da gereksiz geliyordu. Belki “disiplinli insan” denince aklımıza hep sabahın dördünde kalkan, vitaminlerini sayarak içen, ajandasına bağımlı yaşayan o donuk tipler geldi. Ama özdisiplin illa o imajla gelmek zorunda değil. Tıpkı yeni bir hobi gibi, yetişkinliğin bir döneminde keşfedip sevmeye başlayabileceğimiz bir şey.

İlk adım genelde küçük başarılarla geliyor. Mesela her gün öğle yemeğini evden götürmeye başladığında bir bakıyorsun market alışverişin değişiyor, mutfağında yeni düzenler kuruluyor. Küçük bir zaferin başka alanlara yayılması gibi, özdisiplin de kendini çoğaltıyor. Ve bu yayılma hali, insanı şaşırtıcı biçimde motive ediyor.

Bir de işin değer boyutu var. Özdisiplini sevmek için özdisipline bayılmak zorunda değilsin. Onu senin için gerçekten kıymetli olan şeylere bağladığında anlamı değişiyor. Daha sakin olabilmek, sevdiklerinle daha tutarlı ilişkiler kurmak, kaygını azaltmak, daha üretken hissetmek... Bunlardan hangisi senin için en önemliyse, disiplin oraya hizmet eden bir araç haline geliyor.

Ama belki de en kritik nokta şu: disiplin, hep “daha çok yapmak” demek değil. Bazen de durabilmek, bir fazlasını yapma dürtüsünü dizginlemek anlamına geliyor. Fazladan ağırlık kaldırmamak, bir kitabı okumayı yarıda kesmek, bir işi “yeterince iyi” olduğunda bırakmak da disiplinin parçası. Böylece tükenmeden devam etmenin yolunu açıyor.

Başlangıçta elbette garip hissettirecek. Tıpkı spor salonuna yeni gitmeye başlayan birinin çırpınışı gibi, özdisiplin de başta köşeli, hantal ve doğal olmayan bir hâl alacak. Oysa ustalık dediğimiz şey zaten bu tökezlemelerin üzerine inşa ediliyor. Dayanıklılık burada devreye giriyor: yorgunken de sürdürebilmek, yorulmuşken de devam edebilmek. Bu dayanıklılık, özdisiplini yalnızca bir beceri değil, güvenilir bir dost haline getiriyor.

Ve günün sonunda fark ediyorsun ki, özdisiplin düşündüğün gibi boğucu bir yük değil. Onu başkalarının kalıplarına göre değil, kendi değerlerine göre kurduğunda yepyeni bir tat alıyorsun. Belki daha önce kendini hiç düzenli biri olarak görmedin. Belki hayatın boyunca dağınıklığınla, erteleme huyunla tanındın. Ama bu, özdisiplini şimdi, yetişkin bir hobi gibi keşfedemeyeceğin anlamına gelmiyor. Belki de seveceğin yeni uğraş, sandığından çok daha yakın: kendi disiplinin.