Üniversiteyi kazanmak, sadece bir sonuç değildir. Sınav günü kitaplara bıraktığın son kalem darbesinden çok önce başlamıştır aslında bu yolculuk. O uykusuz gecelerde, içten içe “yapabilir miyim?” diye sorduğun anlarda, içindeki küçük ama ısrarlı inanç hep seninleydi. Ve bugün, o inancın ve emeğin karşılığını almış bulunuyorsun. Bu başarı hak edilmiş bir zaferdir; kendi ayaklarınla, kendi çabanla ulaştığın bir dönüm noktasıdır.
Ama işin güzel yanı, burası bir son değil. Üniversite, hayatının yeni bir perdesi. İçinde belirsizlikler kadar heyecan da var. İlk kez kendi şehrinden ayrılabilirsin, ilk defa kimseyi tanımadan bir sınıfa girebilirsin, ilk defa sorumluluklarını tamamen kendi başına taşıyabilirsin. Tüm bu “ilkler” başta biraz ürkütücü gelir, ama sonra fark edersin ki seni büyüten, değiştiren, dönüştüren tam da bu anlar olmuştur.
Biraz daha gündelik taraftan bakarsak: üniversite, sabah derse yetişmeye çalışırken alelacele içilen kahvelerde, yurttaki oda arkadaşınla gece yarısı yapılan sohbetlerde, kampüs çimlerinde plansız oturulan saatlerde gizlidir. Başta “ben buraya ait miyim?” diye düşünebilirsin ama sonra yavaş yavaş küçük alışkanlıklar edindikçe, kendi yerini bulmaya başlarsın. Ve bir bakarsın ki, birkaç ay içinde bambaşka bir insana dönüşmüşsün.
Şimdi yapman gereken şey, bu başarıyı küçümsememek. Çünkü sen sadece üniversiteye girmedin, aynı zamanda hayatında yepyeni bir kapı araladın. Arkanda biriktirdiğin emek, önünde açılan fırsatlar ve kalbindeki heyecan birleştiğinde ortaya çıkacak olan şey, seni gelecekteki haline taşıyacak. Üniversite yılları yalnızca derslerden ibaret değil; kendini tanımak, yeni insanlarla bağ kurmak, hata yapmak, öğrenmek, tekrar denemek demek.
O yüzden bugün kendini kutla. Bir kahve ısmarla, arkadaşlarınla sevinçle gül, ailene sıkıca sarıl. Çünkü bu başarı senin, bu yolculuk senin, bu heyecan da senin. Ve en güzeli: asıl macera şimdi başlıyor.