"Öz bakım" dendiğinde aklına ilk ne geliyor?
Pek çoğumuzun zihninde beliren görüntü, bir fincan kahve eşliğinde izlenen dizi, köpüklerle dolu sıcak bir banyo ya da gizlice yenilen tatlılardır. Elbette bunlar rahatlatıcı anlar olabilir ama her rahatlama öz bakım değildir. Bazen kendimize iyi geldiğini düşündüğümüz bu küçük keyifler, aslında duygularımızdan kaçmanın, kendimizi oyalamanın yolları haline gelir. Ne hissettiğimizi duymak istemediğimizde şekerin, şarabın ya da sıcak suyun arkasına saklanırız. Oysa gerçek öz bakım, yüzleşmeyi seçtiğimizde başlar.
Gerçek olan şudur: Ne yaptığımızdan çok, yaptığımız şeyi hangi niyetle yaptığımız önemlidir. Ve niyet, öz-şefkati içinde barındırıyorsa, sıradan anlar bile iyileştirici güce dönüşür.
Öz-Şefkati Öğrenmek İçin Günlük Hayatta Neler Yapılabilir?
Son yıllarda yapılan çalışmalar, öz-şefkatin psikolojik dayanıklılık, olumlu beden algısı ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor. Öz-şefkat üç temel unsurdan oluşur: ortak insanlık, kendine şefkatli yaklaşım ve duygusal farkındalık.
Zor bir şey yaşadığında, “neden hep ben?” diye düşünmek kolaydır. Ama gerçek şu ki, acı çekmek insan olmanın bir parçasıdır. Herkes hata yapar, herkes zorlanır. Bunu fark ettiğinde kendini soyutlamaktan çıkarsın; bağ kurmaya ve iyileşmeye başlarsın.
Zaten zorlanıyorken bir de kendini suçlamak seni daha da aşağı çeker. Bunun yerine, içindeki yargıcı sustur ve bir dost gibi konuş. “Zorlanıyorsun ama elinden geleni yapıyorsun” demek, seni pasif yapmaz; ayağa kalkmanı kolaylaştırır.
Üzüntüyü bastırmak ya da öfkeyle bütünleşmek, duygularla sağlıksız bir ilişki kurmak demektir. Farkındalık, duyguları bastırmadan ama onlarla özdeşleşmeden gözlemlemektir. Kendine şu üç cümleyi tekrar edebilirsin:
“Şu anda zorlanıyorum.”
"Bu hissi yaşayan tek kişi ben değilim.”
“Şu an kendime anlayış göstermek istiyorum.”
Bu üçlü, hem acıyla başa çıkmanın hem de kendinle barışmanın sade ama etkili bir yoludur.
Mindfulness yani farkındalık, günümüzde sadece bir meditasyon tekniği olarak değil, duygusal dayanıklılığın da temel taşı olarak görülüyor. Ama yanlış anlaşılmasın: Farkındalık demek, pozitif düşünmeye çalışmak değil. Aksine, ne varsa —öfke, üzüntü, kafa karışıklığı— onunla oturabilmek demek. Üzerine yapışmadan, onu bastırmadan, sadece tanıklık edebilmek.
Farkındalık geliştirmek için illa saatlerce meditasyon yapmana gerek yok. Bir anlığına durup bedeninde neler olduğuna dikkat etmek, nefesini fark etmek ya da duygularına isim vermek bile yeterli olabilir.
Şöyle diyebilirsin kendine:
“Şu an bedenim gergin.”
“Kafam çok dolu ama bu düşünceler ben değilim.”
“Bu duygu zorlayıcı, ama gelip geçici.”
Farkındalıkla yaşamak; hayattan keyif almayı değil, hayata dayanmayı öğrenmektir. Ve bu da, öz bakımın en güçlü formudur. Kaçmak değil, kalmak. Bastırmak değil, tanımak. Yargılamak değil, anlamak.
Gerçek öz bakım; köpüklerin, kalorilerin ya da molaların ardında değil, kendine nasıl davrandığında gizlidir. Çünkü içinden geçen ses yumuşadığında, dışarıdaki dünya da biraz daha katlanılabilir hale gelir.